Okumak insana çok şey kazandırır.
Düşüncelerimizi zenginleştirir, ufkumuzu genişletir ve bilgimizi arttırır.
Maalesef, kadınlarımızın pek çoğu televizyonlarda geceleri aptal dizileri, gündüzleri de evlenme programlarını seyrediyor.
Erkeklerimizin pek çoğu da (ben de dahil) geceleri futbol maçlarını seyrediyor, gündüzleri de kahvelerde kağıt oynuyor.
Dünya Osmancık’tan ibaret değil sevgili Osmancık’lılar…
Dünyada iki yüze yakın devlet var, dünyada yaklaşık yedi milyar insan yaşıyor.
Dünya da yaklaşık olarak var olduğu bilinen 60 milyon adet değişik canlı ve bitki türü varmış. Bunları merak ederek, şüphe ederek kavrayabilir, okuyarak öğrenebiliriz.
Merak ve şüphe zekânın en sivri noktasıdır.
Okumak insanın içindeki havuza yeni ve taze suların katılması gibidir.
İçindeki havuza yeni ve taze sular katılmayan insanın ruhu yosunlaşır, kirlenir. Okuyun, zekânızın bilendiğini, içinizin aydınlandığını göreceksiniz.
Zamanınız boş geçmesin, okuyun, canınız sıkılmasın. Kitap insanın en iyi dostudur.
Fransız filozof Descartes (Dekart) bundan yaklaşık 360 sene önce ;
“Düşünüyorum, o halde varım!” demiş.”
Düşünebiliyor olmayı; var olmanın koşulu olarak koymuş ortaya.
Bununla da yetinmemiş, kişinin kendi var olma bilincini ilk sağlam-temel bilgi kabul etmiş. Akıl ve iradeyi, gördüklerini ve duyduklarını kabul ediveren bir araç olarak değil de; sorma ve sorgulama adına şüphe duyma yetisi olarak algılanması gerektiğini savunmuş. O gün bu gündür bu görüş bilimsel arenada korumuş yerini.
Öğrendiklerini, gördüklerini, duyduklarını ve inandıklarının hepsini büsbütün silerek; her şeyden kuşku duymakla; sıfırdan başlamış işe.
Artık; bildiği gördüğü, duyduğu inandığı hiçbir şeyden emin değildir ama, bir tek şeyden kesinlikle emindir: O da düşünüyor olmanın mutlak olarak ortaya koyduğu varolma-benliği-kişiliği…
Onu şüphe edemeyeceği noktaya kadar götüren de; “düşünmek var olmaktır!” dedirten de düşüncenin ortaya koyduğu mutlak varlığa olan sarsılmaz inancıdır.
Okuyup ufkumuzu geliştiremediğimiz için hayatı ve yaşamı sevgi ile paylaşamıyor, garip bir ruh haliyle ömrümüzü boşuna harcıyoruz.
Birbirimize sevdiğimizi, birbirimize ihtiyacımızın olduğunu söylemekten aciziz.
Dr. Kamran Yılmaz bakın ne güzel ifade etmiş içimizde sakladığımız, birbirimize ifade etmekten kaçındığımız duygularımızı.
SİTEM
Neden bu kadar zor, / Seni seviyorum demek,
Neden sakıncalı, / Sevdiğini mutlu etmek,
Gözlerin anlatsa da, / Duygularını belki,
Bir de dilin söylese, / Mesut olurum inan ki!
16. yüzyılda yaşayan Fuzuli, insanların duyarsızlığını şöyle ifade etmiş.
“Ne senden rûku, ne benden kıyam, / Selamün aleyküm, aleyküm selam”
(Yani, ne sen benim için eğil, secde et, ne de ben senin için ayağa kalkayım.)
Maalesef bizler de 21.yüzyılda bu haleti ruhiye içinde yaşıyoruz.
Biliyorsunuz İstanbul’da Osmancık’lı dostlarla 15 günde bir toplanarak hasret gideriyor, çocukluk günlerimizi yadediyoruz. Yarın saat 14,00’te Kadıköy Saray Muhallebicisinde yine buluşacağız. İstanbul’a geldiğinizde sizleri de bekleriz.
13 Kasım 2015 / Mehmet Özata